Ben fırsatların ertelenmeksizin değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hidayet için beklemeye zamanımız yoktur. Bir gün bir gayr-i Müslim ile karşılaşırsanız sakın, “daha sonra anlatırız. Belki kabul etmez” demeyin. Bize düşen anlatmaktır. Hidayet Allah’tandır. Kalpler Allah’ın elindedir. Muhatabınız bazen bin defa anlattıktan sonra kabul eder. Bazen de biriyle karşılaşırsınız ve asla kabul etmeyeceğini sanırsınız ama o, ilk anlattığınızda kabul edebilir.
Bir defasında New York’ta bir lokantaya girdik. Lokanta işletmecisi Şam’ın kuzeyinde Lazkiye’den tanıdığım bir Müslüman, bizden sonra lokantaya bir genç geldi. Lokanta işletmecisi, “bu delikanlı Lübnan Mârûnîlerinden” dedi. Mârûnîleri biliyorsunuz, İslam’a düşmanlık yapanların en aşırılarındandırlar. Onlardan birinin Müslüman olması tasavvur edilemez. Ben, “bu delikanlıyı İslam’a davet etmeliyiz” dedim ve genci masamıza davet ettim. “Buyrun oturun” dedim. Halini hatırını sorduktan sonra, “Müslüman olmayı hiç düşündün mü? Sen İslam’ı biliyorsun. Kur’ân’ın icâzını biliyorsun. Hem sonra Arapsın ve Arapça konuşuyorsun. Niçin tereddüt ediyorsun. Sen delikanlı adamsın, cesur olmalısın” dedim. Bunun üzerine o genç kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu.
Bir defasında New York İslam Merkezi’nde vaaz ediyordum. New York İslam Merkezi Ramazanlarda ve yaz aylarında bu fakiri oraya davet eder ve orada ders, vaaz ve davet çalışmaları yaparız. Günde iki ders yaparız. Derse katılanlar ilim talebeleri ise meselael-Akîdetü’t-Tahâviyye veya Kudûrî şerhi el-Lübâb okuyorsak önce metnin Arapçasını okurum daha sonra İngilizceye tercümesini yapar ve İngilizce olarak dersi açıklarım. Vaazlar ise ayet ve hadislerin dışında hep İngilizce olur. Cuma hutbelerine Arapça olarak başlar, İngilizce açıklamadan sonra yine Arapça bir konuşmayla bitiririm. Her hutbeden sonra mutlaka İslam’a giren bir ya da daha fazla kişi olur. Ramazan’da insanların dine daha fazla yöneldikleri bir vakıa. İnsanlar evlerine davet eder ve arkadaşlarını da çağırırlar. Allah Teâlâ bu fakire fasih İngilizce lütfetti. Birisi arkadaşını camiye çağırdığında arkadaşı, “camide ne yapayım. Hoca çok sıkıcı şeyler söylüyor. Ayrıca İngilizceyi de doğru düzgün bilmiyor” diyor. İngilizcesi iyi ve ilmî altyapısı sağlam olan bir hoca olduğunda, “yeni bir hoca geldi. Bu farklı bir hoca” diyorlar. Az önce de belirttiğim gibi Allah bana çok iyi bir İngilizce lütfetti. Konuşmalarımda İngilizce deyimler ve atasözleri kullanıyorum. Misaller getiriyorum. İngilizce şiirlerim var. Oradaki Müslümanlara, “Siz arkadaşlarınızı getirin. Gerisi Allah’a aittir. Bize düşen tebliğ etmektir. İnşallah kalpleri hayra açılacaktır” diyorum.
Bir defasında Cuma hutbesi okudum. Fakat kimse Müslüman olmadı. Normalde orada hutbeden sonra ilan ediyorlar: “Kelime-i şehadet getirmek isteyen mihrabın yanına gelsin” diyorlar. Mihrabın yanına kimse gelmeyince dedim ki, “bir yerde yanlış yaptık. Sıdkımızda ve ihlasımızda bir halel var” diye düşünmeye başladım. Namazdan sonra caminin kapısında duran iki bayan dikkatimi çekti. Bir tanesi örtülü ve Müslüman, diğerinin ise başında şal vardı. Müslüman olanı, arkadaşını işaret ederek, “bu, Müslüman olmak istiyor ama utangaç olduğu için mihrabın önüne gelemedi” dedi. Rabbime hamd ettim. Çünkü her hutbemin sonunda Müslüman olan biri mutlaka oluyordu ve hamdolsun bu defa da olmuştu. Bu, Allah’ın bu dine has kıldığı bir izzettir. Bize düşen bu dine hizmet etmektir.
Talha Hakan Alp: Bu insanlar Müslüman olduktan sonra zamanla dinde tereddüde düştükleri, kabullenemedikleri meseleler oluyor mu?
Ebu’l-Hudâ el-Yakûbî: Bu, aslında onlarla olan beraberliğimizle/sohbetimizle ilgili bir durum. Eğer onlar için Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’e mensup salih insanlardan oluşan bir sohbet ortamı sağlanabilirse İslam’ı doğru olarak öğrenebiliyorlar ve kalpleri inşirah buluyor. Ama Vehhâbîler ve benzeri akımlara mensup kimselere tesadüf ederlerse o zaman birtakım arızalar olabiliyor. Ama maalesef biz Müslümanların yeni mühtedilere yardımcı olacak ve onları yönlendirecek dörtbaşı mamur bir programları yok. Yani o insanların Müslüman arkadaşlarıyla ilgili bir durum bu. Benim bildiklerim İslam’ı Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat çerçevesi içinde öğreniyor ve yaşıyor. Çünkü biz, Müslüman olduktan sonra onlara Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mensubu hocaları tavsiye ediyoruz, onlarla tanıştırıyoruz.